Dün, bugünün sonrasıdır.
Yarın da bugünün öncesidir.
Bugün ise dün ile yarın arasında sıkışan daracık bir zaman dilimidir.
Ya da…
Dün geniş kapsamda geçmiştir, yarın gelecektir.
Bugün ise sadece bugündür, bir gündür.
24 saatlik veya bin 440 dakikalık veya 86 bin 400 saniyelik veya 5 milyon 184 bin saliselik veya 60 ile çarpım ile elde edilen daha küçük zaman dilimidir bugün…
Bugün çok şey anlam ifade edebilir:
Bir haftanın, bir ayın, bir mevsimin, bir yılın, bir asrın, bir milenyumun bir parçasıdır, bugün..
**
7 Haziran 2015'te sandık başındaydık.
Yaklaşık 54 milyon seçmenden, yine yaklaşık 47 milyon seçmen oy kullandı.
Ortaya çıkan tablo, ülkemizin geleceğini şekillendirme yönünde önemli rol oynayacak.
550 sandalyeli TBMM'de en fazla sandalyeye sahip olan parti AK Parti oldu.
13 yıldır tek başına iktidar olan AK Parti, bu seçimlerde 258 milletvekili alınca tek partili iktidar dönemlerine de ara verilmiş oldu.
En çok milletvekili çıkaran parti de CHP oldu, 132 sandalye kazandı.
TBMM'ye giren diğer iki parti ise MHP ve HDP, 80'er milletvekili ile Meclis'te yer alacak.
Bu tablo, Türkiye için alışılmadık bir tablo değil aslında.
Daha önceki yıllarda da uzun süreli, kısa süreli koalisyonlara tanık olduk.
Belki yeni dönemde de koalisyonlarla yönetileceğiz. Kim bilir? Belki de bir erke seçim süreci başlayacak.
**
Seçim sonuçlarının şekillenmesinin ardından siyasi liderler bu konu ile ilgili düşüncelerini dile getirdiler, sıcağı sıcağına geleceğe bakışlarını ifade ettiler.
Genel olarak koalisyon senaryoları üzerindeki fikirlerini dillendirdiler.
Şimdi sormak gerekecek; bir koalisyon olur mu?
Cevap: Bekleyip görmek gerekiyor.
Önümüzde bir süreç var.
Kesin sonuçların açıklanması, TBMM'nin en yaşlı üye başkanlığında toplanması, milletvekillerinin yemini, TBMM Başkanı'nın seçimi…
Sonrasında Cumhurbaşkanımız tarafından hükümeti kurmakla en çok sandalyeye sahip partinin bir milletvekilinin (ki, bu genel başkan olur) görevlendirmesi… Hükümeti kurmakla görevlendirilen milletvekilinin bakanlarını belirlemesi, cumhurbaşkanına sunması, cumhurbaşkanının hükümet üyelerini onaylaması (ataması), hükümet programının TBMM'de okunması, güven oylaması…
Süreç ne kadar olur, bilinmez ama… Uzun süreceğe de benziyor.
**
Mecliste en çok milletvekiline sahip olan AK Parti, nasıl bir hükümet kuracak?
Tartışılan bu.
Uzmanlar, yetkililer, aklı yetenler bu konuda fikirlerini beyan ediyorlar; bizim fikrimize de kimsenin ihtiyacı yok aslında…
**
Hükümetin bir an önce kurulması ve ülkeyi yönetmeye başlaması, her vatandaş gibi bizimde beklentimizdir.
Biz olayın, yerel boyutuna bakarız.
Yeni kurulacak hükümette, bizim vekillerden biri yer alabilecek mi?
Alırsa memlekete ne faydası olacak?
Almazsa memleket ne kaybedecek?
Hangi hizmetler gelecek, hangi hizmetler gelmeyecek?
Yerel bürokraside değişim olacak mı?
En üst amir olan validen, sıradan bir memura kadar resmi kurumlarda ne gibi değişiklikler olacak?
Müdürlük, makam bekleyenlerin hayalleri gerçekleşecek mi?
Aday adaylığı ve adaylık sürecinde ortaya çıkan müteahhit, işadamı, bürokrat beklentilerini gerçekleştirebilecek mi?
**
2002'den bu yana iktidar partisinin avantajını kullanamayan yerel yönetimlerin durumu da ayrı bir konu:
1989'dan bu yana aynı siyasi akımın yönettiği ve 2002'den bu yana da iktidardaki partinin üyesi olan üst düzey yerel yöneticilerimiz, olası bir koalisyon hükümeti döneminde ne yapacaklar?
Kendi iktidarları döneminde bile hizmet üretmekten yoksun kalanlar, iki partili ya da azınlık hükümeti döneminde ne yapabilecekler?
Doğrusu bu da merak konusu oldu!
**
2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde tek parti olarak iktidara geldiğinde bayram yaşayan iktidarın yerel yöneticileri ve üyeleri, bugün adeta bir ölüm sessizliğinde…
Kahramanmaraş'ta yine 6 vekil çıkardılar ama ülke genelindeki gücü de kaybetmenin burukluğunu yaşıyorlar.
**
Sosyal paylaşım sitelerindeki yorumları okuyor musunuz?
Herkes, diğerine sallıyor.
MHP'lisi, AK Partilisi, CHP'lisi, HDP'lisi… Açıyor ağzını, yumuyor gözünü… Sallıyor diğerlerine…
Öylesine paylaşımlar oluyor ki; ağır hakaretlere, küfürlere varıyor yorumlar.
Rahatsızlık duymak ne kelime, adeta nefret kusuyorlar.
Bu yorumları okudukça 'acaba biz insan mıyız' sorgulamasını yapmak gerekmiyor mu diye de düşünmemiz ön plana çıkıyor.
7 Haziran 2015 seçimleri; insanımızdaki saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü almış götürmüş.
İktidarı kaybeden, kaybetmesindeki sebepleri irdeleme yerine kendisine oy vermeyenleri suçlamakla geçiştiriyor zamanı…
Yazık:
Hani biz Yunus Emre'nin 'Yaradılanı hoş gör, Yaradan'dan ötürü' felsefesini taşıyorduk?
Hani biz Hacı Bektaş-ı Veli'nin 'Bir olalım iri olalım diri olalım' çağrısına uyuyorduk?
Hani biz Mevlana'nın 'Ne olursan gel…' düşüncesini idrak etmiştik?
**
Evet.
Dün, geçmişte kalan uzun bir zamanın adıdır. İnsanın doğumundan yaşadığı ana kadar geçirdiği bölümdür dün…
Neler yaşamışız?
Ne sevinçlerimiz olmuş?
Ne hüzünleri yudumsamışız?
Yarın, geleceğe dair uzun bir zamandır. İnsanın yaşadığı andan ölümüne kadar geçirdiği bir zaman dilimidir.
Dün kadar uzun olmayabilir yarın.
Yarınların hesabını yaparken, bir nefes sonrasındaki yokluğu unutmamak gerekir.
Bugün…
Sözün özü:
"Kırma adem kalbini, onaran ustası yok…" (Şair Nihat Gülle)