Evet, birçok görevimi yerine getirmiyorum ama bir Müslüman’ın da görevlerinin neler olduğunu çok iyi biliyorum. Hafta sonu yanılıp Çamlık mesire alanına gittim. Çocukluğumda çiğdemler topladığım, gençliğimin de
Denizlerin dalgasıyım
Ben halkımın kavgasıyım
Yarın sevdasıyım
Deniz ölmez diye arkadaşlarımla haykırarak devrimci şarkıları söyleyip
Bir hıdrellez gecesinin şafağında
Üç ışık söndürüldü ortasında memleketimin,
Üç fidan kesildi gülistanda.
Üç yıldız kaydı ardı ardına göklerimden,
Üç hançer saplandı bağrına geleceğin,
Kanar yüreğim karanlıklarda…
Şiirlerini okuduğum Çamlık mesire alanına…
Aylar, yılları kovaladı. Memlekette polisler yan yatıp başını kıç büyütmeye başlayınca o çamlık yıllarca şarapçıların, mekansızların, ipsiz sapsızların yeri oldu. Ta ki birkaç yıl evvel belediyenin el tapı pırıl pırıl bir mesire alanı yaptığı ana kadar.
Belediye yaptı yapmasına daaaa
Müslüman temiz olmalıdır! İslamiyet’te temizliğin ehemmiyeti çok büyüktür. Temizlik imanandır.
Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde “Temiz olanları severim” buyuruyor. Hadis-i şeriflerde burulur ki: ’Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun, Cennete ancak temiz olanlar girer.’
Müminliğin alametlerinden biridir temizlik. Dinimiz, beden ve elbise temizliği yanında, çevreyi temiz tutmayı da emreder. Dinini seven, kayıran Müslüman, her bakımdan olduğu gibi temizlik bakımından da örnek kimsedir.
Niçin mi yazdım bunları?
Çünkü şimdi Çamlık mesire alanında insan kılıklı paganları yediği çekirdeklerin kabukları göbek göbek yerlerde değil. Kemirdikleri tavuk butlarının kemikleri sağa sola atılmamış. Değiştirilen çocuk bezleri çevreye yayılmamış. Soyulan soğanların, marulların, portakalların, karpuzların başta her türlü sebze ve meyvenin kabukları etrafa saçılmamış.
Çeşmeler pırıl, pırıl içecek şişeleri ağaçların dallarına takılmamış, tuvaletler mi? Kullananların misafir odaları gibi temiz.
Yakılan Ecevit sobasının küllerinden, içilen biraların kutularından, oyulan dolmalıkların artıklarından çocuk donundan, kadın sutyenine deseniz hiç mi hiç eser yok.
Yiyene ‘Zıkkım olsun’ diyeceğimiz köfte artıklarında karıncalar, ekmek artıklarında fareler cirit atmıyor. Elindeki çakı bıçakla önceayağının başparmak tırnağını, sonra elmasını sonra da oturduğu bankı kimse yontmamış.
Peki, bunları niye mi yazdım?
Hiiiiçç… Öylesine…
(11 Mayıs 2012 Sabah Gazetesi Güney ekinden alınmıştır. Sırrıberk Arslan’ın köşesidir)