banner711

İKTİDARIN, MUHALEFET HAZIMSIZLIĞI MI VAR?

İKTİDARIN, MUHALEFET HAZIMSIZLIĞI MI VAR?

İKTİDARIN, MUHALEFET HAZIMSIZLIĞI MI VAR?

 Hemen kızmayın.

Bu öylesine bir soru değil ya, elbette bu sorunun gerekçesi var.
Siyaset, hazımsızlığı kaldırmaz.
Bunun geçmişte örneklerini gördük, gelecek dönemlerde de göreceğiz.
**
Önce, fıkrayı anlatalım:
Adamın biri bir gün, büyük bir telaşla koşarak camiye girer ve müezzinle karşılaşır. 
- Hayırdır, der müezzin: Be ne telaş.
Adam:
- Hoca siz misiniz?
- Hayır, ben müezzinim! Buyurun lütfen bir arzunuz mu var?
- Hoca lazım bana hoca! Hocayı bulmam lazım.
- Siz bekleyin. Ben çağırayım. Sanırım odasında olsa gerek.
Müezzin gider hocayı bulur ve getirir. Hoca:
- Buyur evladım, bu denli telaşınıza mahal veren şey nedir?
- Hocam, der; Özel görüşmemiz lazım, mümkünse tabi?
- Tabi evladım, der hoca.
Adam, hocayla birlikte, müezzinin yanından ayrılırlar.
- Hocam, der adam anlatmaya başlar: Ben çok büyük bir günah işledim!
- Hayırdır evladım, Allah'u Taala'nın avf edemeyeceği günah yoktur; der hoca..
Adam bir anda sevinir:
- Hiç mi? Peki zina yapmış olsam dahi mi?
Hoca:
- Tabi evladım zina yapmış olsanız dahi. Ama der bu kaçıncı zinanız evladım.
- İlk oldu hocam der, Hoca'da ilk defadan bişey olmaz evladım. Gönlünü rahat tut!
Ve bu diyalogun ardından adamı gönderir. Ertesi gün adam tekrar aynı olaydan mustarip olarak gelir. Hoca da:
- İkinci defa bişey olmaz evladım. Tövbe et geçer; deyip gönderir.
Bu böylece günlerce, haftalarca, aylarca sürer. Bir gün cami cemaatinden biri bu olayı fark eder ve adamın yanına yaklaşarak. 
- Hayırdır hemşerim? Her defasında büyük bir telaşla hocanın yanına çıkıp, gönlün sürur bulmuş halde aşağı iniyorsun. Durum nedir bize de anlatır mısın?
Adam olayı başından itibaren başlar anlatmaya.Cami cemaati;
- Olmaz öyle şey; der. 
Bu sefer de adam eliyle sus işareti yapar:
- Şiiiiişşşşttttt, sessiz olun. hoca duyacak. Yavaş konuşun. Tam şeyime göre bir hoca buldum, kaybetmek istemiyorum!
**
Fıkra bu ya.
Teşbihte de hata olmaz, derler.
Türkiye'de gerçek anlamda muhalefet yok.
Olmayınca da, ülkemizde garip işlerin olduğunu gözlemliyoruz.
İnşaatı tamamlanan binalar için devlet ricalının katılımı ile temel atma törenleri düzenleniyor.
Henüz natamam projeler için açılış törenleri düzenliyoruz.
Amiyane tabirle 'bir dişin kovuğuna yetmeyecek' beş-on hizmeti bir araya getirip adına da 'toplu açılış' diyoruz.
Ve işin tersi, iktidarın bu çalışmalarına muhalefet sessiz kalıyor.
**
Sahi "muhalefet" nedir?
Türk Dil Kurumu'nun Genel Sözlüğüne göre; muhalefetin tanımları üç şıkta açıklanıyor:
1. Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık.
2. Karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu.
3. Demokraside iktidarın dışında olan parti veya partiler.
Elbette siyasi anlamdaki muhalefetten bahsediyoruz; bu yüzden üçüncü şıkkın tanımından yola çıkıyoruz.
Ülkemizde iktidarda bulunan AK Parti'nin dışındaki tüm siyasi partiler muhalefet partisidir.  
Muhalefetin, sağlıklı siyasetin yaşandığı yerlerde iktidarın yanlış politikalarını eleştirmesi gerekir. 
Ama bizdeki muhalefet böyle değil!
Yanlışları dile getirmiyor, sessiz kalıyor. Siyaset arenasında adeta bir 'kör döğüşü' izliyoruz.
**
"İktidarın, muhalefet hazımsızlığı mı var?" sorusuna gelelim.
Kahramanmaraş'ın tüm ilçelerinde ve bazı illerde müftülük görevini yerine getirmiş İmran Kılıç, geçen seçimde de milletvekili aday adayı olmuştu ama listeye girememişti.
Bu yıl da aday adayı oldu.
Partisinin genel merkezi, hocayı aldı son sıraya koydu.
Ama ne olduysa ondan sonra oldu.
Hoca, bir kaza geçirdi ve aday tanıtım toplantısına da, seçim çalışmalarına da bir süre tekerlekli sandalye ile katıldı.
Üzüldüm.
Çünkü İmran Hoca sevdiğimiz, saydığımız biriydi.
**
İmran hoca, bugünlerde sosyal paylaşım sitesi facebook'ta bazı paylaşımlarda bulunuyor.
Özellikle MHP ile ilgili paylaşımları dikkat çekiyor.
Bakın ne diyor İmran Hoca:
"Kardeşlerim bir zamanlar milletimiz MHP'ye teveccüh etti. Fakat MHP yetkiyi Ecevit'e verdi. Beş yıllığına yetki veren millete rağmen üç yılda kaçtı. En önemlisi de Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP kendi Cumhurbaşkanı Sadi Somuncuoğlu'nu dövdü ve Ahmet Necdet Sezer'i cumhur seçti... Bunu unutma unutturma…"
Şimdi, hoca efendi durup dururken böyle bir paylaşımı niye yaptı?
Akıl işi mi?
**
İmran Kılıç hocaya bir hatırlatma yapmak gerekecek.
Bir zamanlar dediğiniz, yıl 1999.
Yani 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerden bahsediyor.
Seçim sonuçlarını hatırlayalım:
DSP yüzde 22,19'luk oyla 136 sandalye kazanırken; MHP yüzde 17,98'lik oyla 129, FP yüzde 15,41'lik oyla 111, ANAP yüzde 13,22'lik oyla 86 ve yüzde 12,00'lik oyla 85 sandalye kazanarak TBMM'ye girdiler.
Buna göre millet yetkiyi MHP'ye mi veriyor, DSP'ye mi?
O dönemin şartlarında DSP-MHP koalisyonu yapıldı, doğrudur. Ama koalisyonların uzun ömürlü olmadığı da ülkemiz siyasi tarihinin satırları arasında vardır.
Hatırlatma yapmak gerekecek; İmran Kılıç hocaya:
24 Aralık 1995 seçimlerinde RP birinciydi, yüzde 21,38'lik oyla ve 158 koltuk almıştı. ANAP yüzde 19,65'lik oyla 132, DYP yüzde 19,18'lik oyla 135, DSP yüzde 14,64'lük oyla 76 ve CHP de yüzde 10,70'lik oyla 49 milletvekili elde etmişti.
Sonuç:
Seçimlerden birinci parti çıkan RP, hükümeti DYP ile kurdu (54. Hükümet). Sonu, 28 Şubat süreci oldu ve Haziran-1997'de sona erdi.
Gerisini anlatmaya gerek yok!
**
İmran Hoca'ma tavsiyelerde bulunmamıza gerek yok.
Biraz okusun, biraz araştırsın yeter.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER