Yine bir gün…
Yeni bir gün…
Bugün:
Dününde çözümlenemeyen birçok sorun bırakılan, yarınına çözümlenemeyecek birçok sorun bırakılacak bugün.
Evet!
Bugün, günlerden cuma..
"Bugün de günlerden cumadır cuma,
Hamama gidersen yüzünü yuma,
Ben seni çok sevdim, ellere deme…
Ağlayı ağlayı gözlerden oldum.
Senden ayrılalı derbeder oldum.." diyor, Binali Salman kendi yöresi Bayburt'tan derlediği bir türküde…
**
Günler mi çabuk geçiyor, bizler mi hızlı yaşıyoruz.
İlkokula başladığımızda;
"Daha dün annemizin kollarında yaşarken,
Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken,
Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk,
Sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz
Okul bizim yuvamız, tertemiz tutmalıyız
Öğretmenler annemiz, onları çok severiz" diyorduk.
İlkokula başlamaya yaşı bellidir ülkemizde… Ki, bizim dönemimizde öyle anaokulu, ana sınıfı diye bir şey yoktu da…
İlkokula başlarken 'daha dün annemizin kollarında' diyorduk.
İlkokul bitti, ortaokul bitti, lise bitti, üniversiteyi de bitirdik yıllar önce..
Askerlik, evlilik…
Derken emekli de olduk, birkaç yıl önce.
Günler su gibi geçip gidiyor, durmuyor hayat yerinde…
**
İşte bugün.
Bugündür.
Ne yaşarsan bugüne dairdir heyecan.
O yüzden bugünün kıymetini bilmek gerekir.
//////
İsim değişince zihniyet değişir mi?
Yazıyı 2012 yılı nisan ayında yazmışız. O zamanki çalıştığımız gazetede de, birkaç internet sitesinde de yazımız çıkmış.
Yazı epey uzun.
'Biz böyle idarecilere mahkum muyuz?' sorusuna cevap aramışız.
Çok değil, aradan 2 yıl geçmiş.
Yazının bazı bölümlerini çıkararak, yeniden sunuyorum.
**
Önce bir Kahramanmaraş fıkrası (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay) nakledelim:
İmirballı'nın biri, bir adama güneşe nereden gidileceğini sorar.
Adam, İmirballı'ya:
"Be kardeşim güneşe hiç gidilir mi, yanarsın vallahi!" deyince İmirballı, adama bilmiş bilmiş bakar ve der ki:
"Arkadaş! Sen de bizi deli belledin herhalde, ikindi serinliğinde gideceğiz."
**
İşte size soru:
Cevabını nasıl verirseniz verin.
İster "Evet, mahkûmuz!" deyin, isterseniz "Hayır, mahkûm değiliz" deyin.
Fark eden bir şey olmaz.
Çünkü her iki cevap aynı kapıya çıkıyor: Biz bu idarecilerle ya seve seve yaşayacağız, ya da sevmeye sevmeye.
**
Seçim sistemi değişmedikçe iktidarda hangi parti olursa olsun, değişen sadece 'değişimi istiyoruz'un rolüstlenenleri değişir.
Takke düşer, kel görünür.
Takkesi düşmeden, kimin kel olduğunu göreceksiniz ki?
**
Soru şu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Başımızı iki elimizin arasına alıp ta düşünmek gerek. Ya da takkeyi kafamızdan çıkarıp "Ayağını sıcak tut, başını serin… Düşünme öyle derin derin…" üslubunu takınalım.
**
Aklıma düştü de bir Kahramanmaraş fıkrası nakledelim (merhum avukat Metin Şirikçi'nin Metince 1 adlı kitabından):
Haşim Ağa çok renkli biridir.
Pınarbaşı'nda kayısı bahçesi vardı. Maraş tabiriyle erik bahçesidir. Adına "cik cik bahçesi" denir.
Bahçeye girenlerden nasıl para alacağını bir türlü çözememiş. Nihayet bahçenin önüne kantar koymuş.
Girerken tartıyor, çıkarken tartıyor? aradaki farkın fiyatını istiyormuş. Hoca uşaklarından (fazla zeki olan) bazıları bahçeye girerken şalvarını ceketini ceplerine taş doldurmuş, içeri girince boşaltmış.
Bol bol yemiş, bahçeden çıkarken tartılmış:
Tam on kilo eksik.
Haşim:
"Ulan! Yediğinizi çıkardığınıza sayalım. Eksik gelmenize ne diyelim!" diye basmış kahkahayı.
**
Göreve başladıkları gün karar almak için adeta "fırtına olan" valiler, zaman içerisinde bize katılıp uyumaya devam ediyor.
Gerektiğinde ortaya çıkıp, tevdi edilen görevleri yerine getirirler.
Dün 'ben bunları sevmem' diyen belediye başkanları, yarın sevmem dediklerinin en önde gideni oluyor.
Ya ya ya… Şa şa şa… Başkanım, başkanım çok yaşa.
Ben 'boş oturan memuru istemem' diyen daire müdürleri, zaman içerisinde kendisi de boş oturan memurlar sınıfına dâhil oluyor.
Zaten memur dediydi: Ulan bizim müdür de yaman adam ha…
Camilerde, sohbetlerde, vaazlarda "kardeşlikten bahseden" müftüler, şehit cenazelerinde basını hedef gösterirler.
Hadi be sende aynı anadan, aynı babadan bile değiliz.
**
Soru şu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Benim cevabım, "Evet, mahkûmuz…"
Ama siz, "Hayır, değiliz…" tercihini kullanabilirsiniz.
**
Vallahi bir fırka daha size, buyurun (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay):
Köyün birinde mırtık (kuş besleyen, uçuran kişi) M., Köy İhtiyar Heyeti'ne kendisinin kullandığı tek oyla aza seçilir.
Ertesi gün balkonda hanımına getirttiği yastığa yaslanıp yaptırdığı kahveyi içerken böbürlene böbürlene pencereden dışarıdaki köylülerini izlemektedir.
Hanımı kocasındaki şişkinliği fark eder ve sorar:
"Ne var, ne oluyor?"
Adam dışarıda çalışan köylülerini göstererek der ki:
"Dün ben de onlar gibi boz bir adamdım. Onu düşünüyorum."
**
Trafikçiler bazen çok yoğun çalışıyorlar.
Park yasağına uymayan ya da park ihlali yapan araçların fotoğraflarını çekerek araçları çekiyorlar.
Çalışma yapıldığı gün söz konusu cadde ya da sokaklarda trafik akışı çok rahat.
Yayalar "Hele şükür, trafikçiler de varmış…" diyor.
Ama ertesi gün "aynı hamam aynı tas."
O cadde ya da sokak yine gelişigüzel park edilmiş araçlarla dolu.
Kaldırım işgali had safhada ama kimin umurunda ki?
**
Belediye, halkın spor yapması için yürüyüş yolu yapmış.
Ama gelin görün ki, yol üzerindeki bazı marketler hemen ya kalın saçlarla ya da toprakla yürüyüş yolunu engellemeye başladılar.
Halen de engelliyorlar.
Ama kimsenin bunlarla ilgilendiği yok.
**
Bırakın kendi mahallesinden, köyünden muhtar seçilmeyi? evinin bulunduğu sokaktan bile temsilci seçilemeyecekleri seçmiyor muyuz?
Milletvekillerini biz seçmiyor muyuz?
Belediye başkanlarını biz seçmiyor muyuz?
Belediye meclis üyelerini biz seçmiyor muyuz?
Mensubu olduğumuz partiye başkanı, yöneticileri biz seçmiyor muyuz?
Onlar da gidip genel başkanları seçmiyor mu?
Bakın şimdi şu işe:
İktidardaki AK Parti'de, anamuhalefet partisi CHP'de, diğer muhalefet partileri MHP'de ve BDP'de kaç kez delege seçimi yapıldığına şahitsiniz?
Mevcut ilçe başkanı, kendini seçecek delegeyi kendi yazıyor.
Mevcut il başkanı, kendini seçecek ilçe delegelerini kendi yazıyor.
Sonra da "bunun adına demokrasi" diyoruz!
İşte bu yüzden "Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?" sorusuna "Evet" diyorum.
**
Bizim seçtiğimiz vekiller? bize layık hizmeti verecek daire müdürlerini değil, kendilerine hizmet edecek isimlerin atanmasını sağlıyorlar.
İşte soru bu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
**
Sondan bir önceki fıkra (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay).
Yaşlı bir Çerkez kadını şehirde otobüse biner. Şoföre:
"Yavrum beni filan durakta indir" der. Durağa gelince şoför, kadına geldiklerini söyler. Fakat kadın tam inecekken, geri döner ve yerine oturur. Son durağa gelindiğinde kadın yine kalkar ve oturur. Şoför dayanamaz ve sorar:
"Teyze her durakta inecekken geri oturuyorsun, bunun sebebi nedir?"
Çerkez kadın:
"Yavrum ineceğim sırada kapı 'Tıs' diyor, ben de geri oturuyorum."
**
Haa…
Bu memlekette güzel işler olmuyor mu?
Oluyor elbette.
**
Son soru:
Sahiden biz böyle idarecilere mahkum muyuz?
Pardon ama…
Bence de, sizce olduğu gibi..