Böyle sonucu iktidar bekliyor muydu, elbette hayır.
Zaten muhalefet hiç beklemiyordu.
**
Ortaya çıkan ilginç siyasi tablo, herkese bir şeyler öğretmiş olmalı.
Seçim günü geç saatlerde neler yaşanmadı ki:
İktidar, 13 yıldır yönettiği ülkede oyları yüzde 40'ın üzerinde olsa da çıkardığı 258 milletvekili ile iktidar olamamanın şokunu yaşıyordu.
Partinin üst düzey yöneticileri olmasa da, bu ağır yenilginin şokunu partinin alt yöneticileri ve tabanı başkalarını suçlayarak atlatmaya bakıyorlardı.
Çoğunluk kesim MHP'yi suçluyordu.
Bir kesim de kendince Paralelci, Ulusalcı, İttifakçı grubu suçladı.
Hem de, affedilmeyecek biçimde.
Ne hainliğini koydular, ne bölücülüğünü kendilerine oy vermeyenlerin.
**
7 Haziran, ülkeye koalisyon getirdi.
Henüz seçimin kesin sonuçları açıklanmadan bazı siyasiler 'erken seçim' seslendirmeye başladılar.
Kendilerinin dışında kalanların 'koalisyon' kurabileceklerini, kendilerinin 'anamuhalefet' olacaklarını söylediler.
Birileri çıktı, üç parçalı yüzde 60'dan bahsetti.
Birileri çıktı, 'biz her göreve hazırız' mesajını verdi.
Önce kimse 'koalisyon'a yanaşmak istemedi, hatırlarsanız.
Bir 'erken seçim' korosu başlıyordu ama bu koronun ses uyumu da tutmadı.
Şimdi bir yerlerden koalisyon için tutunmak gerektiğini özümsedi, partiler.
**
Ufukta bir koalisyon var.
Ya AK Parti-CHP ya AK Parti-MHP…
Bu ikisinden biri olmaz ise o zaman erken seçim görünüyor.
**
Yeni bir erken seçim ülkeye ne kazandırır?
Bunu sorgulamak, artılarını ve eksilerini bir kenara koyarak hareket etmek gerekir.
Seçmen, tek partiye iktidar izni vermediğine göre diyor ki 'iki parti bir araya gelin, ülkeyi yönetin. Ben tek partinin ülkeyi yönetmesini istemiyorum. Çünkü sivil diktatörlüğe gidiyorlar'.
Seçmen mutlaka haklıdır.
İyi değerlendirmek, iyi okumak lazım ortaya konan fotoğrafı.
**
Var olduğu ifade edilen istikrarın devamı için bu dönem koalisyon gerekiyor.
Olası bir erken seçim, ülkeyi kaosa götürür.
Çünkü yeni bir seçimden de, farklı bir sonuç çıkacağını düşünmüyoruz.
**
Önemlisi de:
Artık seçimler ülkesi olmaktan çıkmalıyız.
7 Haziran 2015, milletvekilliği seçimleri.
10 Ağustos 2014, cumhurbaşkanlığı seçimleri.
30 Mart 2014, mahalli idareler seçimleri.
12 Haziran 2011, milletvekilliği seçimleri.
12 Eylül 2010, anayasa değişikliği halk oylaması.
29 Mart 2009, yerel seçimler.
21 Ekim 2007, anayasa değişikliği halk oylaması.
28 Mart 2004, mahalli idareler seçimleri.
11 yılda 8 kez sandık başına gitmişiz. Yani her 16,5 ayda bir sandığa gitmişiz.
**
Artık seçimleri değil, biraz da geçimleri düşünmek gerekir.
Asgari ücretin yetersizliği.
Emekli maaşlarının azlığı.
Gazi, yaşlı, sakat maaşlarının gülünçlüğü.
İşsizliğin her geçen gün yeniden artmaya başlaması.
Enflasyonun gelecek için korkunç senaryoları sahneleme imkanı.
Yanıbaşımızdaki ülkelerde yaşanan savaşlar.
Ülkemize sığınan insanların durumu.
**
Artık seçim değil, ülkeyi düşünelim.
Hep birlikte el ele.
/////
Toplu iftar yemeklerini yeniden gözden geçirelim!
/////
Toplu iftar yemeklerini yeniden gözden geçirelim!
Ramazan ayındayız.
İslam'ın şartı 5'tir.
Bunlardan biri Oruç tutmaktır; diğer 4 ise 'Kelime-i Şahadet Getirmek, Namaz Kılmak, Zekât Vermek, Hacca Gitmek'tir.
Oruç tutmanın da şartları vardır. Müslüman olmak, büluğa ermiş olmak, akıllı olmak.
Yolculuk, hastalık, gebelik, çocuk emzirmek, yaşlılık, aşırı açlık ve susuzluk, ikrah (cana veya mala tehdit) durumunda olanlara oruç farz değildir, ancak kaza etmeleri gerekir. Eğer kaza edecek durumda değillerse de her gün için belirlenen fitreyi verirler.
**
Ramazan ayında son yıllarda artan bir gelenek olmaya başladı.
"Toplu iftar yemekleri."
Elbette, oruç tutanların bir araya gelerek iftar etmeleri güzeldir, onu eleştirmek haddimize değil. Ama bunu adabına uygun yapmak gerektiğini düşünenlerdenim.
Önceleri bazı sivil toplum kuruluşları tarafından aş evleri kurulurdu, iftar çadırları oluşturulurdu.
Geçen yıl ve bu yıl onlar kalktı.
**
Bu iş artık belediyelerin öncülüğünde yapılıyor.
İlçe belediyeleri her gün bir başka mahallede iftar sofrası kuruyor; 300 kişilik, 500 kişilik.
30 gün 30 mahallede iftar veriyor, ilçe belediyeleri.
Büyükşehir belediyesi de, ilçelerde iftar sofraları kuruyor.
Diyorum ki: Allah bu iftarlara katkı sağlayanların hayrını kabul etsin.
**
Belediyenin bütçesi, vatandaşın ödediği vergilerden oluşuyor.
Devlet, vergilerin büyük çoğunluğunu merkezi idare olarak topluyor.
Belediyelerin de gelirleri arasında kendi topladıkları vergiler var.
Elbette belediyelerde bütçenin tamamı vergiler değildir; şartlı-şartsız bağışlar, iktisadi işletme gelirleri, kiralar, satışlar, cezalar, harçlar…
Ama sonuçta bunların tamamı vatandaşın cebinden çıkan paradır.
**
Vatandaş, belediyeye bir ödeme (vergi, harç, ceza) yaparken 'benim bu ödediğim paralarla belediye hizmetlerini yürütün' der aslında.
Belediye hizmetleri de genel anlamda alt ve üst yapı hizmetleridir: İçmesuyu temini, yol yapımı, doğalgaz, çöp toplama, itfaiye ve zabıta hizmetleri, imar, hal ve pazar kurma, sanayi bölgeleri kurma, kütüphane açma, okul öncesi eğitim, mesleki kurslar açma gibi…
Ancak son zamanlarda bazı belediyelerimiz asli görevlerinden uzaklaşarak, asli olmayan görevlerde kendini göstermektedir.
**
İftar yemeklerini eleştirmiyoruz.
Eleştirmek haddimize değil.
Ama bu sofraların adabına uygun oluşturulmadığını düşünüyoruz.
Zaman'ın 23 Haziran tarihli haberinden bir bölüm aktarıyorum:
**
"Ramazan ayında kurulan iftar sofraları, beraberlik ve paylaşmayı temsil ettiği kadar sadelik ve mütevazılığın da en güzel örneğini sunmalı. Zira Peygamber Efendimiz (sas) bunun en güzel örneğini bir tek hurma ile orucunu açtığı iftar sofralarıyla ümmetine yaşayarak gösterdi. Bizlere düşen de Ramazan ayının güzelliklerinden iftar sofralarını, israf sofralarına dönüştürmemek…
Ramazan ayını idrak ettiğimiz bugünlerde evlerde tatlı bir telaş var. İftara misafir ağırlamak isteyen marifetli eller, birbirinden lezzetli yemekler için mutfağa atıyor kendini. Çorbadan dolmaya, ana yemekten tatlıya, kompostodan hoşafa sofralara en az 5-6 çeşit yemek konuluyor. Yakınlar, tanıdıklar ve komşular sırasıyla iftara sofrasına davet ediliyor. Ramazan ayı ile birlikte artan bu güzel birlik ve beraberlik geleneği, hem yakınlaşmayı sağlıyor hem de yardımlaşma ve cömertlik duygularını canlandırıyor. Ancak kimileri bu davet işini protokol yemeğine dönüştürebiliyor. Maalesef bazen bu durum öyle bir hal alıyor ki Ramazan'a özel değiştirilen yemek takımları, çatal-kaşık takımları ve masa örtüleri ile bir israf tablosu çıkıyor karşımıza. Tatlı dil ve elinde olanı paylaşma hissinin yerini israf ve gösterişin aldığı bu sofralar ne Ramazan ruhuna ne de Peygamber ahlakına uymuyor. İftar sofraları çok şaşaalı, gösterişli ve bol çeşitli yemeklerle donatıldığı için iftar daveti denildiğinde, akla sofradaki yemeklerin çeşitliliği geliyor. Bir tek kuş sütünün eksik olduğu iftar sofraları, israf sofralarına dönüşmeye başladı. İlahiyatçılar ise israfın her zaman haram olduğunu ve fazla abartı ve ihtişamdan uzak durulması gerektiğini anlatıyor."
**
Haberde bir de uzman görüşü var:
**
"Gösterişli sofraların mağfiret ayı Ramazan'ın ruhuna aykırı olduğunu söyleyen Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Muhit Mert, Ramazan ayının ruhunun tasarruf ettirme ve sadeleştirme ayı olduğunu söylüyor. Ramazan ayının dünyevilikten uzak olması gerektiğine de dikkat çeken Prof. Mert, kurulan gösterişli sofraların da insanı daha çok dünyevileştirdiğini vurguluyor. İlahiyatçı, vücudun ve ruhun dinlendirilmesi gereken bu ayda daha çok yorulduğunu ifade ediyor.
İsrafın dinimizce haram kılındığını kaydeden Prof. Muhit Mert, "Kurulan iftar sofralarındaki çeşitli yemekler açlık çeken bu kadar insan varken, onlara ulaştırmamız gerekirken, ziyan ediliyor. Lüks sofralar da İslam dininin ruhuna uygun değil. Ramazan ayı ibadet ayıdır. İnsanın ibadet etmesi için vücudun dinç olması gerekiyor. Gereğinden fazla çeşit tüketildiğinde ibadet etmeye durumumuz müsait olmaz. Ramazan'ın ruhu dinçlik içinde ibadet etmeyi gerektirir." diye konuşuyor.
İslamiyet'te denge kavramının çok önemli olduğunu belirten Prof. Muhit Mert, insanların içinde oldukları gösteriş halini maharet olarak gördüklerine dikkat çekiyor. Prof. Mert, iftar sofralarında olması gereken ölçüyü şu cümlelerle dile getiriyor: "Peygamber Efendimiz (sas) döneminde Ramazan sofraları insanlara yetecek şekilde idi. Hatta doyulmaz kadar tek çeşit ve azdı yemekler. Temel gıda maddesi hurmaydı. İnsanlar bir avuç hurma ile oturup iftar yapardı. Efendimiz (sas) zamanında sadece bunlar ile oruç tutulduğunu bildiğimiz halde israfa düşmemeli ve israftan kaçınmalıyız. İftar sofraları kurulsun ama israfa girmeden İslamiyet'e uygun sofralar kurulsun."
**
Sanırım uzun lafa gerek yok.