Kimin başkan, kimin aza olacağı belirlenir.
İktidara gelecek siyasi parti, sandıktan çıkacak sonuçlara bağlıdır.
**
"Türkiye, demokrasi ile yönetiliyor" deriz ama bu demokrasi de bizim meydana getirdiğimiz bir sistemdir.
Seçmen, seçilecekleri belirlemez.
Siyasi parti genel başkanlarının veya ilgili karar organlarının belirlediği isimleri onaylar.
Belli bir dönem, bu iyi bir uygulamadır.
Ama parti yöneticileri, kendilerine destek veren seçmenlerin sesine kulak vermediğinde veya memleket sorunlarının çözümünde yetersiz kaldığında ortaya beklenmedik sonuçlar çıkar.
Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
Değişmeyecek.
**
1980 ihtilalinin ardından yapılan ilk seçimlerde 3 parti seçimlere girdi.
1983'deki seçimlere Turgut Özal'ın başkanlığındaki Anavatan Partisi, Turgut Sunalp'ın başkanlığındaki Milliyetçi Demokrasi Partisi, Necdet Calp'in başkanlığındaki Halkçı parti.
Sunalp'in partisi, dönemin askeri yönetimi tarafından desteklense de, Necip Türk Milleti tercihini Özal'ın partisinden yana kullandı.
ANAP yüzde 45 ile birinci parti olurken, parlamentoda da 211 milletvekili sayısına ulaştı.
Halkçı Parti yüzde 30 ile 117, MDP ise yüzde 23 ile 71 milletvekili çıkardılar.
Seçmen, askeri vesayeti kabul etmedi.
Ve seçimler sonucunda Demokrat Parti'nin tek başına iktidar olduğu dönemlerin ardından ilk kez tek partili bir iktidar ortaya çıktı.
Turgut Özal başkanlığındaki ANAP'ın tek partili iktidarı 1987 seçimlerinde yüzde 36'lık oy karşılığı alınan 292 milletvekili ile devam etti. İnönü'nün Sosyaldemokrat Halkçı Parti yüzde 25 ile 99, Süleyman Demirel'in Doğru Partisi ise yüzde 20 ile 59 milletvekiline sahip oldu.
**
Ancak Türk Seçmeni, ANAP'ın ikinci dönemindeki icraatlarını ve Turgut Özal'ın bu dönemde Cumhurbaşkanlığı Makamına oturmasını içine sindirememiş olmalı ki, 1991 seçimlerinde 5 partili bir TBMM oluşturdu.
DYP yüzde 27 ile 178, ANAP yüzde 24 ile 115, SHP yüzde 21 ile 88 vekil çıkartarak ilk üç parti oldular.
Bu seçimlerde, Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi 77 ve Bülent Ecevit'in Demokratik Sol Parti 7 milletvekili çıkardı.
Yani Türkiye'de iki dönemin ardından yeniden koalisyonlar hâkimiyeti başladı.
1991'de önce Süleyman Demirel başkanlığında DYP-SHP, Demirel'in cumhurbaşkanı olmasının ardından Tansu Çiller'in başkanlığında yine DYP-SHP, ardından Çiller'in DYP azınlık hükümeti, ardından Çiller başbakanlığında DYP-CHP hükümeti, son olarak ta Mesut Yılmaz başbakanlığında ANAP-DYP hükümeti kuruldu.
1995 seçimlerinde de tablo değişmedi.
Seçimlerde RP yüzde 21 ile 158, ANAP yüzde 20 ile 132, DYP yüzde 19 ile 135 milletvekili alarak TBMM'ye girdiler.
DSP 76, CHP'de 49 sandalye alarak Meclis'in diğer partileri oldular.
Seçimlerin ardından önce Necmettin Erbakan başbakanlığında RP-DYP koalisyon kurdu.
Uzun sürmeyen bu hükümetin ardından da Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu ANAP-DSP hükümeti işbaşına geldi.
1995 seçimlerinin son hükümeti ise Bülent Ecevit'in başbakanlığındaki DSP azınlık hükümeti oldu.
1999 seçimleri de bir koalisyonlar dönemini getirdi.
DSP yüzde 22 ile 136, MHP yüzde 18 ile 129, RP'nin yerine kurulan Fazilet Partisi yüzde 15 ile 111 sandalyenin sahibi olurken; ANAP 86, DYP 85 ve Bağımsızlar da 3 milletvekili çıkardılar.
1999 seçimlerinin ardından Bülent Ecevit liderliğinde DSP-MHP koalisyonu yapıldı.
Bu koalisyon 2002'ye kadar devam edebildi ve alınan erken seçim kararı ile sandık yeniden seçmenin önüne konuldu.
**
Bu dönemde Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi ile ülkede yeni bir siyasi dönem başladı.
2002'deki seçimlerde Erdoğan milletvekili olamadı ama partisi, yüzde 34 ile 363 milletvekili çıkartarak tek başına iktidara geldi. 2002'de TBMM'ye giren ikinci parti CHP yüzde 19 ile 178 çıkartan CHP oldu. Bağımsızlar da bu seçimlerde 9 milletvekili aldı.
1999-2002 döneminde hükümette olan DSP ve MHP ile birlikte DYP de meclis dışında kaldı.
Hükümeti, AK Parti'nin milletvekili olan Abdullah Gül kurdu.
Kısa süre sonra yapılan Siirt'teki yenileme seçimlerinde AK Parti'nin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan milletvekili olunca Gül istifa etti ve Erdoğan hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Erdoğan'ın üç dönem yürüteceği başbakanlık serüveni de başlamış oldu.
2002'de yüzde 34 ile 363 milletvekili çıkaran AK Parti, 2007 seçimlerinde yüzde 47 ile 341 ve 2011'de yüzde 50 ile 327 sandalye alarak TBMM'ye girdi ve bu dönemlerde tek başına iktidar oldu.
**
2014'te Recep Tayyip Erdoğan'ın halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olmasının ardından da AK Parti'nin başına Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu geldi ve Erdoğan hükümetlerinin devamı niteliğindeki 62. Hükümeti kurdu.
İşte ne olduysa 7 Haziran 2015 seçimlerinde oldu.
Siyasi iktidarda 4'üncü dönemine hazırlanan AK Parti, umduğunu bulamadı ve spordaki deyimi ile 'sürklase' oldu.
Yüzde 41'lik oy oranı ile 258 milletvekilinde kalan AK Parti, yeni dönemde tek başına iktidara gelemedi.
CHP yüzde 25 ile 132 sandalye çıkarırken; MHP yüzde 16 ile 80 ve Selahattin Demirtaş-Figer Yüksekdağ eş genel başkanlığındaki Halkların Demokrasi Partisi de yüzde 13 ile 80 sandalyenin sahibi oldu.
Bu sonuçlara göre, hiçbir siyasi parti tek başına hükümet kuramayacak.
**
Şimdi ülke yeni bir siyasi yapılanmayı işaret ediyor.
Dün gün boyu gelen haberlerde AK Parti-MHP koalisyonu dillendirildi.
Olur mu, zaman gösterecek.
Veya farklı koalisyon seçenekleri ortaya çıkabilecek.
Son bir ihtimal de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa'dan kaynaklanan yetkisini kullanarak TBMM üyelerinin yenilenmesine karar vererek bir erken seçimi işaret edecek.
**
Bu son seçimler bir kez daha gösterdi.
Türk seçmeni, uzun süre tek başına iktidar istemiyor.
Uzun süre iktidarda kalanların, siyasi yanlışları olduğunu değerlendiriyor.
Bu süreçte muhalefette kalanların da kendilerini yeterince geliştirmediğini düşünüyor.
**
Buraya kadar işin seçim boyutunu ele aldık.
Şimdi de geçim bölümüne bir bakalım.
Seçimler, ülkemizde uzun yıllar bazı kesimlerin geçim kaynağı haline geldi.
Ki bu doğaldır.
Halkın oyunu almak için yapılan tanıtım çalışmaları var: Bilboardlar, afişler, dövizler, insörtler, broşürler, bayraklar, süslemeler, otobüsle tanıtılar, televiyon-radyo-gazete-diğer iletişim ve haberleşme araçları reklamları…
Bu imalatlar sırasında sektörler payına düşen miktarı alıyor, az ya da çok.
Bir de seçim büroları var, kiralık tutuluyor.
Seçim bürolarının tefrişatı, ikramları var.
Miting çalışmaları oluyor.
Tüm bu çalışmalarda da yine belirli kesimler 'nasipleniyor'.
Seçim bittiğine göre, bu kesimlerin ve sektörlerin umudu yeni bir seçimde olacak .
**
Bir de işin biçim yönü var.
Seçmen siyaseti biçimlendirmek zorundadır.
Ancak bu biçim, terzinin sipariş elbise yaptığı gibi olmalıdır.
Giyilen siyasi kıyafet, siyasetçinin enine-boyuna uygun biçilmeli ve dikilmelidir.
Çünkü bunun provası yok.
Bu nedenle 7 Haziran seçimlerini bir prova olarak düşünmemek gerekiyor.
Türkiye yeni hükümetini bekliyor, artık!
İktidar da muhalefet te, bu işi düğün olarak düşünmeli ve düğünün sonucuna göre de tavır sergilemelidir.
Övünmenin ve dövünmenin zamanı değil.
**
Kahramanmaraş'a gelince.
Seçimde de, geçimde de, biçimde de değişen bir şey yok.
Seçimde son üç dönemde olduğu gibi bu dördüncü dönemde de AK Parti, ezici sayıda milletvekili çıkardı.
İlkinde 7 idi, sonrasında da 6-9 devam ediyor.
İşin ekonomik boyutundan yararlananlar da yine hep aynı cenah oldu. Aslan payını alan aldı, diğerlerine de biraz 'sus payı' misali bir parmak bal düştü.
Biçimi ise tartışma konusu.