Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü (KSÜKAM) tarafından "25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" nedeniyle bir mesaj yayınlandı.
25 Kasım "Kadına Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele Günü” Kadına Şiddete Hayır
Kadına yönelik şiddet, dünyada çok yaygın olup, önemli bir insan hakları ihlalidir. Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu’nun 1993 yılında kabul ettiği “Kadına Karşı Şiddet Bildirgesi”nde kadına yönelik şiddeti “Kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek, kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünün zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü cinsiyetçi davranışı içerir” şeklinde tanımlamakta ve aynı bildirgede bu tanımın, ailede ve yakın çevrede olagelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddeti de kapsadığını, dayak, kız çocuklarına cinsel taciz, başlık parası ve çeyize ilişkin şiddet, evlilik içi tecavüz ve kadınlara zararlı olan diğer geleneksel uygulamaların da (sömürgeye yönelik şiddet, cinsel taciz, korkutma, seks işçiliğine zorlama gibi) yer aldığı vurgulanmaktadır.
25 Kasım, kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla, BM tarafından "Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak ilan edilen gündür. Bu konuda trajik bir olaydan söz edilmektedir: 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş (Mirabel Kardeşler) tecavüz edilerek öldürülmüş, ancak bu bir trafik kazası gibi gösterilmiştir. Bunun üzerine önce, 1981 yılında Latin Amerikalı ve Karayipler’den kadın grupları tarafından, 1999 yılında da BM Genel Kurulu tarafından, Mirabal Kardeşler'in ölüm yıl dönümü olan 25 Kasım günü "Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak ilan edilmiştir.
Kadına şiddet, dünyada ve ülkemizde, kentli – köylü; eğitimli – eğitimsiz; zengin– yoksul; genç–yaşlı; ev kadını – çalışan kadın farkı olmaksızın kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak sorun olup; toplumsal, hukuksal, ekonomik, geleneksel, siyasal ve eğitimsel yapı içerisinde kadını ayrımcılığa uğratan ve onu erkeğe bağımlı kılan mekanizmalardan kaynaklanmakta; kadınların toplum içindeki yasal, sosyal, politik ve ekonomik haklarından gerektiği gibi yararlanmasını engellemektedir. Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik açıdan zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açmaktadır.
Kadına yönelik şiddet olaylarına işyerinde, sokakta, okulda, savaşlarda ve gözaltı durumlarında rastlanmaktadır. Hatta kadınlar, en iyi korundukları yer diye düşünülen “aile içinde” kendi evinde sevgi, saygı beklediği insanlar tarafından yaygın bir şekilde şiddete uğramaktadır.
Kadına şiddetle mücadele konusunda yasalar, yaptırımlar elbette son derece önemli olup, yeterli değildir. Davranışların yasalarla değiştirilmesi zor olup, “beyinlerin, fikirlerin değişmesi, zihinsel dönüşümün gerçekleşmesi önem arz etmektedir. Kadının ve erkeğin insan haklarının korunduğu bir sistemin kurulması, şiddete yönelik toplumsal ve bireysel duyarlılığın geliştirilmesi, farkındalığın artırılması gerekmektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumda ahlaki ve manevi değerlerin yaşatılması ve yüceltilmesi, kadına yönelik şiddet konusunda farkındalığı artırmak ve toplumsal bilinci geliştirmek amacıyla eğitim çalışmaları, şiddete yönelik toplumsal ve bireysel duyarlılığın geliştirilmesi, kadının güçlendirilmesi ve toplumdaki statülerinin yükseltilmesine yönelik çalışmaların yapılması ve kadın güvenliğinin sağlanması son derece önemlidir.
Kadına yönelik şiddetin olumsuz sonuçları yalnızca şiddeti doğrudan yaşayan kadınlarda değil, aynı zamanda bütün toplumda görülmektedir. Bu bağlamda kadınların olduğu kadar erkeklerin, kısacası toplumun meselesi olan bu konuda toplumsal duyarlılık önem arz etmektedir. Kadına yapılan şiddetin topluma ve insanlığa yapıldığının farkında olunması gerekmektedir. Önlenemediği takdirde yaygın bir davranış şekli olarak kuşaklara taşındığı ve küresel bir sorun olan şiddetin bütün dünyada tırmanmasında da önemli bir faktör olduğu unutulmamalıdır.
Savaş, mültecilik, yoksulluk kadına yönelik şiddeti artıran faktörler olup, söz konusu durumlarda kadına şiddetle birlikte çocuk şiddetinin de vahim boyutlara ulaştığı görülmektedir. Ne yazık ki toplumumuzda son zamanlarda sıkça duyulan bebek ve çocuklara yönelik taciz ve istismarlar da toplumun kanayan yaralarından biridir. Kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik, şiddetin asla kabul edilemeyeceğini vurgulayarak, toplumun bütün kesimlerine yerli ya da mülteci olsun çocuklar, genç kızlar ve her yaştaki kadınlarımıza yönelik şiddet konusunda son derece duyarlı olunması gerektiği çağrısında bulunmak istiyorum. Kadınların insani haklarından gerektiği gibi yararlanması ve bütün dünyada barış, huzur ve mutluluk için kadına yönelik şiddetin son bulmasını diliyorum.